‘Var mısın Yok musun’da eşinin yönlendirmesiyle 500 bini kaçıran yarışmacı


‘Var mısın Yok musun’da eşinin yönlendirmesiyle 500 bini kaçıran İlker Mollaoğlu: ‘İnternette bu adam eşini boşasın’ diye yorum gördüm. Gerekirse ödülü geri verir, eşimi boşamam




Show TV’nin reyting canavarı ‘Var mısın Yok musun’da kutusunda 500 bin olmasına rağmen 91 bin YTL kazanan İlker Mollaoğlu, Akşam gazetesinden Emin Babacan'a konuştu.

Önceki günkü yarışmada son dörde iki 500 bin YTL ve iki mavi kutuyla giren Mollaoğlu, rüyasında babasını gördüğünü anlatmıştı. Babasının söylediklerini aktaran yarışmacı, “14 yıl önce kaybettiğim babam ‘22’yi sakın açtırma, onda 500 bin var’ demişti. Benim kutumda da 500 bin var” demişti. Ancak İlker, eşi Bahar’ın ısrarıyla 91 bin YTL’lik teklifi kabul etmişti. Yarışma şokunu atlatan şanssız yarışmacı, programda yaşadıklarını anlattı:

1 YTL’Yİ BİLE KABUL EDERDİM
Yarışma sırasında gördüğüm rüyanın içeriğini tam açıklamadım. Çünkü Hamdi Bey’in düşük teklif vermesinden çekindim. Rüyamda babam “Son dörtte teklif ne olursa olsun kabul et, senin için hayırlısı bu olacak” dedi. 1 YTL bile verseler kabul ederdim. Teklife 6 kutu kaldığında sanki yarışmada dejavu yaşıyordum. Kimseyi görmüyordum, kendimi aşmış gibiydim.

EŞİM DEĞİL, BEN İSTEDİM
İnternette “Bu adam eşini boşasın. Adamı yanlış yönlendirdi” diye bir yorum okuduk. Çok şaşırdık ve üzüldüm. “Yarışma sırasında sayıları unutursam bana sadece babamın sözlerini hatırlat” diye tembihleyen bendim.

BABA SÖZÜ DİNLEDİM
Herkes bana “Niye gitmedin kendi kutuna” diye acıyor ya da akıl veriyor. Ben çok mutluyum. Eğer, babamın sözünü dinlemeseydim, iyi bir evlat olamazdım. 409 bin YTL için baba sözü dinlememeye değer mi? Şimdi mutluyum, kazandığım parayla da sevdiğim bir işi yapabilirim.

Mert Öktem 500 bin YTL yi kaçırdı!



Dün akşam ki özel bölümde yarışma hakkı elde eden şanslı kişi Rize’den katılan Mert Öktem di.Son dörde 300 YTL, 100 bin YTL ve iki adet 500 bin YTL’lik kutularla giren Mert Öktem, Hamdi Bey’in 125 bin YTL’lik teklifine de ’yokum’ dedi. İlk seçiminde 500 bin YTL, ikinci seçiminde de 300 YTL’yi açtıran Mert Öktem, son ikiye 100 bin ve 500 bin YTL’lik kutularla girdi. Hamdi Bey, bu tablo karşısında teklifini 201 bin YTL’ye çıkarttı. Mert, bu teklifi de reddederek önünde duran 7 numaralı kutuyu tercih etti. Herkes büyük bir heyecanla 500 bin YTL’nin çıkmasını beklerken, ne yazık ki büyük ödül yine Hamdi Bey’e kaldı ve Öktem 100 bin YTL ile yetinmek zorunda kaldı Mert Öktem, şayet Hamdi Bey’in 201 YTL’lik son teklifini kabul etseydi, rekorun sahibi olacaktı.

Var mısın Yok musun yeni sezon

Ekranların sevilen programı "Var mısın Yok musun" yeni sezonda da bizlerle birlikte!

Acun Ilıcalı, yaş gününü stüdyoda kutladı


‘Var mısın Yok musun’ yarışmasıyla reytingleri alt üst eden Acun Ilıcalı, 39’uncu yaş gününü stüdyoda kutladı. Programın 150’nci bölümünde yarışmacı olan ünlü futbolcu Hakan Şükür çekimler sırasında kulise pasta getirdi.

Acun Platin dergisine kapak oldu




Kariyerine muhabir olarak başlayan Acun Ilıcalı, şimdi tüm TV kanallarını peşinden koşturan bir medya yıldızı. PLATİN dergisi nisan sayısında Acun Medya’yı rakamlarıyla kapağına taşıdı


SHOW TV’deki “Var mısın Yok musun” yarışmasının reyting şampiyonu ismi Acun Ilıcalı, iki yıl önce kurduğu Acun Medya yapım şirketiyle başarıdan başarıya koşuyor. Şov dünyasında muhtemelen 2008’in vergi şampiyonu olması beklenen Acun Ilıcalı, PLATİN’den Füsun Akay’a kariyerindeki kilometre taşlarını anlattı. Derginin kapak çekimleri için Çırağan Place Kempinski İstanbul’da Damat Tween marka smokin giyen Ilıcalı, Necdet Kösedağ’ın objektifine poz verdi.

İşte Acun’un PLATİN’e anlattıkları...

Çiller döneminde dövizden battım!

TİCARETE 1993 yılında Bağdat Caddesi’nde bir kot dükkanı açarak atıldım. Yurtdışından arkadaşımla markalı jean ve gömlek getirmeye başladık. O dönemde 501 çok modaydı. Armani, Valentino, Versace marka kotlar da getiriyorduk. Sonra ikinci dükkan da açtık. Ancak aynı yıl Tansu Çiller döneminde döviz krizi oldu. O sırada çok ciddi mal almıştık. Aldığımız malı satsak borcumuz ödenmiyordu. Döviz olarak borçlandığımız için borç dörde katlandı ve battık.

110 dolar maaşla televizyona girdim

KENDİ işimiz batınca kriz döneminde bari maaşlı bir işe gireyim dedim. Şimdi Kanal D’nin Genel Müdürü olan İrfan Şahin o yıllarda Show TV’de mali kontrolördü. İrfan Abi, bizi İlker Yasin’le tanıştırdı. Çok sıcak bir futbol muhabbeti yaptık. İlker Abi şaşırdı, çünkü futbol manyağıydık. Inter-Milan maçını izlemeye İtalya’ya gidiyorduk mesela. Bizdeki bu enerjiyi görünce denemek üzere aldı. O zamanki kurla maaşım 110 dolar ediyordu, yani bugünün parasıyla yaklaşık 150 YTL filan.

İngilizcem’le TV’de çok hızlı yükseldim

BİR gün beni Beşiktaş antrenmanına yolladılar. Futbolcularla samimiyet kurmaya başladım. En önemli futbolcuyu 10 saniye sonra canlı yayına çıkarıyordum.
Konuşma yasağı bana işlemiyordu. İngilizcem iyiydi, örneğin Beşiktaş’ın o zamanki teknik direktörü Christoph Daum’un dediklerini anında tercüme ediyordum.
Tüm bunlar ekrandan da belli olmaya başlayınca yükselme devrim başladı.

TRANSFERDE AKIL HOCASI AMOKACHİ

ACUN’un hayatındaki dönüm noktası Şansal Büyüka ekibine transfer oluşu. O geceyi şöyle anlatıyor: Beşiktaş’la uçaktan indik. Kamp dönüşü gece 03.00 filan. Telefon çaldı, açtım. Şansal Abi’nin yardımcısı Ferhan Tezcan arıyor. Yanımda Nijeryalı futbolcu Amokachi var. Beni transfer etmek istediklerini söyledim. “Şimdi ne alıyorsan 10 katını iste. Ben 10 milyon dolarlık futbolcuyum kimse beni bu saatte istemedi” dedi. Büyük havayla Şansal Abi’yle buluştum. 10 katını isteyemedim ama 7 katından kapıyı açtım. Şansal Abi de ‘Seve seve’ deyince transfer oldum.

SHOW TV, peşin bire 8 kazanıyor

BİZİM maliyetimiz bir dizinin 5’te 1’i kadar. Diziler artık eskisi kadar kârlı değil. Show TV, Var mısın Yok musun’dan her gece 1’e 7-8 kazanıyor. Ama bizim de masrafımız çok. Bir günde sadece yemeğe harcadığımız para 4-5 bin YTL. Kanalın alacağı reklam sayısı belli, 7 dakikadan 4 kuşak, toplam 28 dakika. Her reklamveren talip olduğunda kim parayı daha önce verirse kanal onu seçiyor. Bu 28 dakikalık reklam kuşağından kanalın elde ettiği gelir tahmininen 500 bin YTL. Ve Show TV bu parayı 5-6 ay vadeli çekle değil, peşine yakın bir likiditeyle tahsil ediyor.

Acun Medya 5 kişi başladı şimdi 35 kişi

ACUN Firarda’yı dört yıl yaptıktan sonra, 2006’da Acun Medya’yı kurmaya karar verdik. Önce Fear Factor’ü yaptım, çok başarılı oldu. Onun üzerine Survivor’lar geldi. Şirket ilk kurulduğunda ben, Esat, Çaykun, Feridun ve kameramanımızla 5 kişiydik. Şimdi proje bazında çalışanlarla 35 kişiyi bulduk. Tüm çalışanların maaşları 100 bin YTL civarında. Toplam gider de 130 bin YTL’yi buluyor.

İşte Acun, işte Ilıcalı Ailesi..


Röportaj yapmak için aradığımda, kendimi yarışmaya katılmış gibi hissettim. Hatta hissetmekle kalmadım, bizzat yarıştım. Çocukları ve eşiyle röportaj yapma isteğime, “Hamdi Bey’i vereyim” teklifiyle karşılık verdi. Hiç düşünmeden kabul ettim. Milyonların merak ettiği Hamdi Bey’i ben görecektim. “Teklifine varım” dedim. Ancak kanal yönetimi bu duruma pek sıcak bakmayınca, biz de ilk teklife geri döndük. İyi ki de döndük. Böylece yarışmadan, Acun Ilıcalı’nın güzel ailesini tanımış olarak ayrıldım.



Nasıl tanıştınız?


Acun Ilıcalı: Bağdat Caddesi’nde kotçu dükkanım vardı. O zaman kot satıyordum. Zeynep annesiyle birlikte kot almak için bizim dükkana geldi. Dükkana girer girmez ona aşık oldum. Hemen annesinin nerede çalıştığını öğrendim. Bağdat Caddesi’nde bir mağazada müdürlük yapıyordu. Ben de o mağazaya gittim. Yaz tatili olduğu için Zeynep de annesinin yanındaydı.



İlk görüşte sizi ne etkiledi?


A.I: Çok sempatik, çok güler yüzlüydü. Hem güzel hem de neşeliydi. Ama eşim benden ilk görüşte hoşlanmadı. Yüzümde iki parmak sakal, altımda eşofman vardı. İlk gördüğünde beni çok itici bulmuş.


Zeynep Ilıcalı: Öyle gerçekten. 17 yaşındaydım. Aramızda 7 yaş var. Acun 24 yaşındaydı. 24 yaş bana göre büyüktü. Acun’a hiç o gözle bakmadım. Zaman geçti, tanıdıkça sevmeye başladım.



Zeynep Hanım’ı tavlamak çok zor oldu galiba...


A.I: Çok zor oldu. Zeynep’i 8 ay kovaladım. Ama kafama koyduğum her şeyi yaptığım için bunu da başardım.


Z.I: Merdivenlere çiçekler dökmüştü. Posta kutuma mektuplar koyuyordu. Her genç kızın hayalinde yok mudur böyle şeyler. Bu olaydan bir sene sonra da birlikte olmaya başladık.



Flört döneminiz ne kadar sürdü?


A.I: 9 yıl sürdü. 93’te tanıştık. 2003’te evlendik.



Neden bu kadar uzun sürdü?


A.I.: Ben açıkçası pek evliliğe meyilli değildim. Ama 9 yıl laylaylom geçtikten sonra bir yerden sonra ilişkinin adını koymanız gerekiyor. Bir insanla 9 sene geçiriyorsan artık o saatten sonra evlenmemen için de bir sebep kalmıyor.



Evlenme teklifi nasıl geldi?


A.I: Çok anormal bir evlilik teklifi yapmadım. 10 senelik bir ilişkinin üzerine komik olurdu. Ben zaten özel günlerde özel kutlamalar yapmaya da karşıyım. Mesela Sevgililer Günü bana biraz zorlama geliyor. Sevgililer Günü’nde Zeynep’e özel bir davranış içine girmem ters geliyor. Alakasız bir çarşamba günü ona çiçek göndermek dahadoğal.



Zeynep Hanım da sizin gibi mi düşünüyor?


A.I: Benim avantajım Zeynep ile 17 yaşında tanışmam, onu genç takımından yani PAF takımından aldım. Kendi ellerimle yetiştirdim. Tanıştığımızda rap müzik sevmiyordu şimdi seviyor. Kıyafetlerini bile değiştirdim. Çok kadınsı giyinmeyi severdi. Ben ona daha rahat giyinmesini söyledim. Daha spor kıyafetler giydirdim. Belki ben olmasaydım çok daha kıskanç biri olacaktı. Onun o tarzını da değiştirdiğini düşünüyorum. En azından uğraşıyorum. Bu konuda eğitim daha bitmedi.



Çok kıskanç galiba...


Z.I: Ben Aslan burcuyum. Biraz kıskancım.


A.I: Zeynep başkalarının gözünde ofsayta düşmek istemez. Benim hiçbir kızla bir şey yapmayacağımı bilir ama bir kızla haberim çıksa çok rahatsız olur.



Telefonla sürekli kontrol eder mi?


A.I: Zeynep’in şöyle bir özelliği vardır. Arayıp “Karpuz yer misin” diye sorabilir. Beni aradığında sağımda Genel Müdür Saner Ayar, solumda Zeynep Karamehmet... Çok kritik bir toplantıdır. Ben ona “Sonra konuşalım” derim. “Hayır, çabuk söyle manavdayım” der. “Tamam yerim” dediğim zaman “Kaç tane alayım” der. “İki tane al” dersem “Niye dört tane almıyoruz” der. “Dört tane al” derim. “Ben bunları nasıl taşıyacağım” der. Zeynep telefonda soru sormayı çok sever. Kızımız Leyla bu konuda annesine benziyor. Bazen okula ben bırakıyorum. O gün benim için bitiyor. Şimdilerde “neden” diye sormayı öğrendi. Sürekli “Neden baba?” diye sorular soruyor.



Parayı bulan erkekler genelde ilk iş olarak eşini değiştiriyor. Bunun sanat dünyasında da örnekleri var. Zeynep Hanım sizin böyle bir korkunuz oldu mu?


Z.I: Acun o konularda çok mütevazı. Onun para konusunda bir açlığı yok. Böyle bir şey hiç aklıma gelmedi.


A.I: Bu dediğin doğru. Parayı bulanlarda genelde böyle olaylar yaşanıyor. Ama kimsenin özelinde ne yaşadığını bilemeyiz


Z.I: Bence bu kıroluk.


A.I: Ama bunu benim açımdan soruyorsan bir gün Zeynep ile boşanırsam bunun parayı bulmamla uzaktan yakından bir ilgisi olmaz. O da bir gün “Senden memnun değilim” diyerek terk edebilir beni. Bizim aramızdaki ayrılığın hiçbir noktasında para olmaz. Allah izin verirse ölene kadar beraberiz. Para bizim mutluluğumuzu daha artıracak bir şey değil. En fazla içinde oturduğun binalar daha iyi olabilir.



Kadınlardan davetkâr teklifler alıyor musunuz?


A.I: Alıyorumdur. (gülüyor) Elim yüzüm düzgün, ağzım da iyi kötü laf yapıyor.


Z.I: Elin yüzün düzgün olmasa da ünlü olduğun için kadın milleti hoşlanabilir.


A.I: Orada top Zeynep’e geçiyor. Ben kendimi biliyorum. Bu imtihanı Zeynep’in geçmesi lazım. Benden ofsaytlık bir durum olmaz. Zeynep bana olan ilgiyi sindirmeli. Onu da zamanla başarıyor.


Arkadaşlarım “Nasıl dayanıyorsun” diyor


A.I: Ünlülerle çok samimiyetim yok. Çevremde olan herkesi Zeynep de çok iyi tanır. Erkek muhabetinden çok hoşlanırım. Zeynep bu durumu daha çok kıskanıyor. O da kendisine ayrılamayan vakitle ilgili bir kıskançlık.


Z.I: Benim kızlardan yana değil erkeklerden yana derdim var. Acun’un erkek arkadaşlarını kıskanıyorum. Çünkü onlarla PlayStation oynuyor, daha çok vakit geçiriyor. Acun’la birlikte olmak isteyecek milyonlarca kadın olabilir ama önemli olan onun benimle birlikte olmak istemesi.



14 yıldır birliktesiniz. Heyecanı nasıl taze tutuyorsunuz?


A.I: Acun Firarda’nın bize bu konuda gerçekten bir katkısı oldu. Acun Firarda’da hep gezdim. Ben yüzde 50 Türkiye’deydim. Bu bizim ilişkimizi hep dinamik tuttu. Araya hep özlem girdi. Bu konuda şu anda biraz şanssısız. Her dakika beraberiz. Arada benim bir yurt dışına gitmem gerekebilir. Rutine gelemiyorum. Ruhum daralıyor. Evlilik içinde de bir şekilde bir değişiklik içindeyiz. Gece 12’de evden çıkarım mesela. Okan Buruk ile Emre ile PlayStation oynarız. Bir yere gitmesem bile o hafta kendime öyle aktiviteler koyarım ki Zeynep ile araya özlem sokarım.


Z.I: Biz dipdibe bir evlilik yaşamıyoruz.



Sürekli yurt dışındasınız ve yanınızda birbirinden güzel kızlar. Kıskançlık yüzünden kavga ediyor muydunuz?


Z.I: Herkes bana “Nasıl dayanıyorsun?” diye soruyordu. Acun’un daha önceden de bir televizyon geçmişi olduğu için sonuçta o işi televizyon için yaptığını biliyordum. Bir de güveniyordum.


A.I: Ama iki üç kere kıskançlık yaptın. Bir kere Güney Afrika’da bir kızı havuza attım. “Bu fazla olmuyor mu” dedi. Kız havuzdan çıkıp sempatik bir şekilde Acun deyince Zeynep bu duruma “Yuh artık” dedi. Onun dışında benimle üç dört seyahate geliyordu. Hatta bana kız gösterirdi. “Şu kızla röportaj yap” diye.


Z.I: Benim mantıksız kıskançlıklarım yok.



Evlenmeden önce çapkın bir erkek miydin?


A.I: Hiç değildim. Hatta eşim Zeynep MSN’ime girip benim bir kadınla yazıştığımı görünce onun bana ilgisi olabileceğini düşünüyor. O kız onun en şüphelenebileceği isimlerden biri. Yazışma sırasında en ufak bir şey olmadığını görüyor. Bu olayın beni 10 sene beraat ettirmesi gerekiyor.


Z.I: Bana her şeyi ispat ettiği için ona ekstradan şüpheyle bakmıyorum.


A.I: Evcil bir insanım. Evimde çocuklarımla karımla olmak bana çok zevk verir. Onun dışında bir aktivite yapıyorsam yine arkadaşımın evinde olur. Geceleri beni dışarıda çok zor görürsünüz.



Acun Ilıcalı nasıl bir baba?


A.I: Çocuğuna bağımlı yaşayan bir baba değilim. Komik bir babayım. Benim bir de 18 yaşında kızım var, Banu. Onunla arkadaş gibiyim.



Zor bir erkek mi Acun?


Z.I: Çok neşeli ama zordur.



Maço mu?


Z. I: Yeri geldiğinde evet.


A. I: Aşırı dekolte giyinmesini istemem. Göğüs dekoltesinden hoşlanmam. Özellikle evli bir kadının aşırı dekolte giymesini anlamlı bulmuyorum. Kadın bana bunu açıklamalı. “Ben dekolte giyiniyorum ama...” deyip devamını doldurmalı.



“Dekolte giyiniyorum çünkü bana yakışıyor” diyemez mi?


A.I: Bu çok samimi bir cevap değil. Dekoltenin cinsellik çağrıştırdığı bir gerçek. On erkeği çağıralım, onu da “Ben bu kıyafetten etkilenirim” diyorsa durup düşünmek lazım. İnsan beraber olduğu kişiye erkekler tarafından o gözle bakılmasını istemez. Bu çok rahatsız edici bir durum. Kimseyi yargılamıyorum. Bunu kendi eşim açısından söylüyorum. Eşimin dekolte giymesini istemem.


Z.I: Ben de yanımdaki erkeğin göğüs dekolteme müdahale etmemesinden rahatsızlık duyarım açıkçası. Bence erkeğin birlikte olduğu kadını diğer erkeklerden kıskanması gerekir.



Evli kadınların çalışmasına da karşısınız...


A.I: Ben kadınların ağır işlerde çalışmasına karşıyım. Bunu söyledikten sonra çevremdeki kadın çalışma arkadaşlarım “Keşke çalışmasak” dediler. Evlat yetiştirmek dünyanın en zor işi. Zeynep çocuklarımla ilgilenerek zaten çalışıyor.


Z.I: Ben çalışıyorum. Ama kendi işimizde. İstediğim zaman çocuklarımla vakit geçiriyorum.


A.I: Aşırı yoğun iş hayatı kadınları masumiyetten uzaklaştırıyor. İşkolik kadınlar değişiyor. Ben kadınların kadınlığını, anneliğini yaşayıp mutlu olmasını istiyorum.



Televizyon kanallarından çok büyük teklifler alıyorsun...


Şu anda çalıştığım kanalda mutluyum. Başka bir kanala gidip üç-beş katı kazanabilirim. Ama o zaman mutlu olabilir miyim bilmiyorum. 13 yıldır aynı kanaldayım. Bu mutluluğu bozma sebebim para olamaz.



Çok astronomik rakamlar teklif edildiğini duydum...


Kekeleyeceğim derecede rakamlar duydum. Hatta bana teklif edilen rakamı duyduğumda resmen kekeledim.



Ne kadar?


Rakam telafuz etmem. Çünkü az yazıyorlar moralim bozuluyor. (gülüyor)



Playstation partileriniz çok meşhur. Erkek arkadaşlarınızla birlikte sabahlara kadar süren bu partilerden eşiniz rahatsız olmuyor mu?


A.I: Zeynep ile akşam yemek yiyorum. Gece 12 gibi Playstation için evden çıkıyorum. Okan da Nihan’ı uyutuyor. Telefon açıyor “Uyudu geliyorum” diye. Herkes eşini uyuttuktan, son kontrolleri yaptıktan sonra buluşuyoruz.



Ama aynı yatakta çok fazla uyumuyorsunuz?


A.I: Turnuva sabah 5-6 gibi bitiyor. Yani sonuç olarak eve gittiğim zaman Zeynep benimle aynı yatakta uyanmış oluyor. Sistemde hiçbir problem yok. Bu haftada iki gün oluyor.


Z.I: Eğer yenememişse bu süre çok daha uzun oluyor. O yüzden Acun’un arkadaşlarına çok kızıyorum “Yenilin de eve gelsin” diye. Geçen gün arkadaşı Ekrem, Acun’u yendi. Ekrem’e “Ne olursun yenil” dedim.


A.I: Ekrem yendi kısmı sakın bu röportajda çıkmasın. Dün 5 kere berabere kaldık. “Yendi”diye çıkmasın, son bir kez daha ikaz ediyorum!..



Playstation’da Okan Buruk nasıl?


A.I: Okan en hırslılardan biri. Ama yetenekleri sınırlı, beceremiyor. Bu alemin en sıfırı Gökhan Şükür’dür. Gökhan Şükür iki pas yapamaz. Emre Belözoğlu çok iyidir. Benden daha çok galibiyeti vardır. Yüzde 60 o kazanıyorsa yüzde 40 ben kazanırım.

kaynak:Vatan

ACUN ILICALI Röportajı

"Yüksek reytingi bir milyon dolara değişmem"

Tüm Türkiye'nin konuştuğu "Var mısın? Yok musun?" yarışması reyting rekorları kırıyor. Programın yapımcısı ve sunucusu Acun Ilıcalı: "İyi bir televizyoncu bir kere yüksek reyting almışsa onun mutluluğu artık reytingdir"

Acun Ilıcalı'nın Show TV'de yayımlanan yarışma programı "Var mısın? Yok musun?" haftanın dört günü en çok izlenen yapım. Yarışmaya katılabilmek için her gün yüzlerce başvuru yapılıyor.
Yarışmanın yapımcısı ve sunucusu Acun Ilıcalı. 14 yıldır televizyon sektöründe olan Ilıcalı "Yıldızım 'Acun Firarda' ile parladı" diyor. Genç yaşında annesini, babasını ve yakın bir arkadaşını kaybeden Ilıcalı iki kez evlenmiş ve üç kız babası.
Ilıcalı kendi yapım şirketi Acun Medya'daki söyleşimizde televizyona başlayışını, yükselişini, özel hayatını ve hayattaki önceliklerini anlattı. Çalıştığı binada kendine ait bir oda ve masa istemeyen Ilıcalı, rahatça kanepede oturup hızlı ve esprili konuşma tarzıyla sorularımızı yanıtladı...

Adınızın değişik oluşu size avantaj sağladı mı?
Sahne ismi gibi değil mi? Belki şarkıcı olsaydım olurdu ama bu meslekte hiçbir avantajını görmedim.

Ama Acun "dünya" demek. Dünyayı dolaştınız...
Evet, öyle bir tesadüf oldu. İsmimi rahmetli babam koymuş, içine doğmuş belki de.

"Var mısın? Yok musun?" yarışmasının diğerlerinden farkı ne?
Futbolda, diğer yarışmada bir gerginlik var. Oysa bu yarışmada az ya da çok herkes kazanabiliyor. Ayrıca bu insanlar neredeyse iki buçuk ay birlikte zaman geçiriyor, birbirlerinin hayatlarını, ihtiyaçlarını, hayallerini biliyorlar. Dolayısıyla hepsi birbirinin kazanması için dua ediyor. Kimse birbirinin ayağına basmıyor.

Hangi ülkeden uyarlandı bu format? Orada da bu kadar tutuyor mu?
Hollanda'dan uyarlandı. Dünyada birçok ülkede de yayımlandı ancak en çok reytingi Türkiye'de aldı.

Bunu neye bağlıyorsunuz?
Bizde bir reality show havasında program. Gözleri görmeyen yarışmacıyı bugün Türkiye tanıyor ve onun yarışacağı günü iple çekiyorlar. Ömer hocada da aynı şey oldu. Çünkü gerçek bir hikaye varken dizi seyretmek istemiyorlar.

"Başvurular 400 bini geçti"

Daha önce iki kez denenmiş olmasına rağmen sizinle bu kadar tuttu...
Ben Amerika'da bu yarışmayı izleyip bizde niye tutmadı bu program diyerek hırs yaptım. Show TV'nin genel müdürüyle sadece üç dakika konuştum. "Tamam, top sende" dedi. O da gözü kara bir insandır.

Yarışmaya şu an kaç başvuru yapılmış durumda?
400 bini geçmiştir.

Banka tekliflerini sunan Hamdi bey diye biri gerçekten var mı? Yoksa siz "doğaçlama" mı yapıyorsunuz?
Evet. Yarışmada her şeyi bulduk da Hamdi beyi mi bulamadık? Ben zaten o gerilimde nasıl teklif sunabilirim ki? Hamdi beyi Allah başımızdan eksik etmesin.

Elediğiniz adaylarla ilginç bir olay yaşadınız mı?
Bir tanesi para teklif etti. Beni yarışmaya seçerseniz kazandığımı sizle kırışırım dedi.

Ömer Hoca az parayla ayrılsaydı bir sorumluluk hisseder miydiniz?
Sorumluluk değil ama çok yıkılırdım.

Toplam ne kadar para dağıttınız?
İki buçuk trilyonu geçti. Yarışmacı seçimi anlamında herkese eşit davranıyoruz. Kanal da bize çok güveniyor.

Sizin için para neyi ifade ediyor? Ne için para kazanıyorsunuz?
Ben hiçbir zaman para kazanmak için çalışmadım. Ortaya iyi bir iş çıkarmak için çalıştım. Para da kendiliğinden geldi.

"Arşivde kasetlerin arasında uyuyordum"

Televizyonda çalışmaya başlayınca hemen ısındınız mı??Bu benim işim dediniz mi?
İlk zamanlarda hiç demedim. Çünkü sabahlara kadar arkadaşlarla Commodore 64 oynuyorduk ve sabah dokuzda kalkıp işe başlamak hiç bana göre değildi. En iyi ihtimal on buçukta gelebiliyordum, sonra da bütün binanın içinde kendime uyuyacak yerler yaratıyordum.

Nerelerde uyuyordunuz?
Mesela arşivde, kasetlerin olmadığı dördüncü bir raf vardı. Ama zamanla çok sert diye halı kaplı boş bir odada masanın altına saklanıp uyudum.

Acun firarda yani...
Aynen. Ama o gün bir saat sonra bir kalktım, etrafımda 20 tane ayak var ve binanın güvenlik toplantısı yapılıyor. Güvenlik şefi diğerlerine diyor ki "Uçan kuştan haberiniz olsun". Halbuki adamın ayağının dibinde yatıyorum. Hayatımda en gerildiğim andır herhalde.

Sonra televizyonda nasıl yükseldiniz?
Futbolcularla ilişkilerim gelişti. Kimseye konuşmayıp bana konuşuyorlardı.

Bu samimiyetinizi neye bağlıyorsunuz?
Ben kimsenin sırrını kimseye söylemedim, kimseyi arkadan vurmadım. Bunu hissettiler.

İlginç bir anınız var mı?
O dönemde Amokachi Türkiye'ye gelmedi ve Fener maçı vardı. Teknik direktör Rasim Kara bana soruyordu "Amokachi nerede?" diye. Sonra Toshack görev yaptığı dönemde kadroyu benim yanımda hazırladı. Hatta Türkiye Kupası Finali'nde Galatasaray ile Beşiktaş penaltı atışlarına kalmıştı. Bana "Sen de penaltı atar mısın?" demişti.

Sonra "Televole"de size özel bir bölüm ayırdılar ve dünyayı gezmeye başladınız. "Acun Firarda"ya nasıl geçtiniz?
Bir gün Dünya Kupası'na yollayacaklardı ama basın kartına başvurmayı unuttuğum için kaydım yapılamadı. Tabii ki moralim bozuldu. O zaman ben de kendi programımı yaparak bari dünyayı gezeyim dedim.

"Eşimin bana çok uğurlu geldiğini düşünüyorum"

"Acun Firarda"dan önce mi evlenmiştiniz?
Hayır, programın birinci senesinde.

Dünyayı gezdiniz ama sonunda yine bir Türk kızıyla evlendiniz. Türk kadınının farkı ne?
Benim için beraber olunacak kız dünyanın en güzel kızı olmak zorunda değil. Kaldı ki benim eşim çok güzel bir kız. Duygusuz, enerjisi olmayan bir kız benim için her zaman iticidir. Eşim hem espritüel hem de çok güzel özellikleri olan bir insan.

Eşiniz de televizyon işinde mi?
Hayır, alakası yok. Televizyon işi bayanları çok yıpratıyor, ben de çalışmasını istemedim açıkçası.

Hovarda, hiçbir şeyi takmayan biri gibi duruyorsunuz. Evliliği sizin için cazip kılan ne?
Ben aslında çok evcimenim. Bütün aktivitelerimi de genelde ev ortamlarında yapmayı severim. İçki, sigara kullanmam. Gece kulübüne gitmeyi de pek sevmem. Evde de bana huzurlu bir ortamı sunan bir kadın olunca daha fazla ne isteyebilirim? Ayrıca ben eşimin bana çok uğurlu geldiğini düşünüyorum.

Evlilik, hayatınızda neleri değiştirdi?
Kot dükkanımı batırınca sıfır bir adamdım. Sonra eşimle her şey daha iyiye gitti. Hayatını o zor dönemde bana emanet etmiş bir insanın şu andaki değeri çok daha fazladır benim için.

Sevgililer Günü'nü kutlama gibi bir adetiniz var mı?
Hayır. Hatta geçen Sevgililer Günü'nde
Kanal D yöneticisi İrfan Şahin ile yemeğe çıkmıştık. 35 masanın 34'ünde çiftler var. Bir de İrfan abiyle ben vardık. Millet garip garip bakmaya başladı. Dedikodu çıkmasın diye kalktık, dağıldık. Bizim için her gün Sevgililer Günü diye konuyu kapatalım da eve dönebilelim akşam.

Romantik de değil misiniz?
Ben sevginin suni bir şekilde tek bir güne hapsedilerek kutlanmasından yana değilim. Yoksa eşime sürprizler yaparım. Hatta bunlardan birini de Dünya Kupası'nda görevliyken yaptım. Benimle her akşam canlı bağlantı yapılıyordu. Eşimin de yaş günüydü. Ona sürpriz yaparak günübirlik Türkiye'ye geldim. Paris'te olduğumu söylediğim bağlantıyı da İstanbul'da Moda'dan yaptım. Bana da Champs-Elysee'ye git, Brezilya taraftarlarının arasında yayın yap demişlerdi. Ben de Moda'daki kulüpte arkadaşlarıma tezahürat yaptırdım ama onlar Neşe Karaböcek havasında bağırınca biraz olay anlaşıldı.

"Benden patron olmaz"

Artık şirket sahibisiniz, üzerinize bir patronluk hali geldi mi?
Benden patron olmaz. Mesela yazın bu şirkette bir buçuk ay PlayStation turnuvası vardı. Burada benim herhangi bir odam veya masam yok. Hiçbir zaman bir mevki peşinde koşmadım. Koltukta yatarak konuşuyorum herkesle. Bu binadaki arkadaşların hemen hepsi benim çocukluk arkadaşlarım ve çoğu da televizyon sektöründen değil. Hepsini tek tek ben çağırdım. Herkes okumuş ve bence her şeyden önemlisi iyi ve temiz insanlar. Ben "Mesleğini çok iyi yapsın ama kansız olsun" diye düşünmem. İyi insan olsun, ben ona yapacak bir şey bulur, öğretirim.

Kadıköy Anadolu Lisesi'nde okurken nasıl bir öğrenciydiniz??
Ben aslında utangaç ve hiç de girişken olmayan bir tipim. Ama kendi arkadaşlarım arasında eğlenceyi çoğu zaman başlatan, çılgın fikirleri ortaya atan, grubu eğlendiren kişiydim. Lisenin en çılgın üç-beş kişisinden biriydim diyebilirim. Arkadaşlarımın topluca disiplin cezası almasının nedeni de ben olmuşumdur.

Hep hızlı mı konuşuyordunuz, muhabirlikten mi böyle oldu?
Yok, küçüklükten beri hızlı konuşurum.

Biri 17, biri 3,5 yaşında biri de yedi aylık üç kızınız var. Nasıl bir babasınız?
Eğlenceli, komik bir babayım. Büyük kızımla zaten arkadaş gibiyiz. Aynı müzikleri dinliyoruz. İkimiz de hip-hop'çuyuz. Onun avantajı kendi arkadaş grubunda en genç babaya sahip olması. Ama çok mütevazı bir kız. Ortanca olan tam bir cadı. Evde "Bana var mısın yok musun yapsana" diye tutturuyor. Ben de teklife "Var mısın?" diye soruyorum, "Yokum!" diye bağırıyor. Başlarda üç ayda bir eve geldiğim için beni ara sıra eve gelip onu eğlendiren bir oyuncak zannediyordu. Şimdi baba sıfatıyla bakabiliyor.

Kızlarınızın babaları gibi bir adamla evlenmesini ister misiniz?
İnşallah. Benim gibi birini bulurlarsa sevinirim. Çocukların doğru insanı bulmalarında aile terbiyesi çok önemli.

En çok kazandığınız program hangisi oldu?
"Var mısın? Yok musun?" yarışması. Haftada dört gün prime time'da yayımlanıyor.

Bu başarıyı bekliyor muydunuz?
Hafta sonları iyi reyting alır diyordum ama bu kadarını beklemiyordum.

"Acun Firarda", "Survivor", "Fear Factor" gibi programlarınızdan sonra "Yoksa Rüya mı?" ve "Var mısın? Yok musun?"u yaptınız. Artık insanları eğlendirmenin dışında birilerine maddi imkanlar veren programlara mı yöneldiniz?
İnsanın elinde başkalarına yardım etmek için bir olanak varsa onu kullanmalı diye düşünüyorum. Şimdi bir de "Yoksa Rüya mı Özel" diye bir program yapıyoruz. Beyaz, Kadir Çöpdemir, Özgü Namal ve Azra Akın'ı bir inşaatta çalıştırıyoruz. Başlarında da Uğur Dündar var. İşitme engelli 0-6 yaş grubu çocuklara anaokulu yapıyoruz.

Galiba abiniz ve iki kişiyle birlikte bir kulak-burun-boğaz hastanesi açtınız.
Evet. Zaten abim işitme engelliler ile ilgili bir derneğin başkanı. O bu konularla ilgili biri, ben bunu televizyona uyguladım.

Diğer programlarınızda daha bir laylaylom haliniz vardı, şimdi daha oturaklısınız. Bu biraz da yaştan mı yoksa formattan mı kaynaklanıyor?
Ben aslında her kalıba girebilecek bir sunucu tarzına sahibim. Bugün spor, müzik, eğlence her tarz programı sunabilirim. O anki ortam neyse ve o ortamlarda normalde nasıl davranıyorsam oyum.

"22 yaşında hayattan mezun oldum"

19 yaşında evlenip 20 yaşında baba oldunuz, 21 yaşında ise anne ve babanızı bir trafik kazasında kaybettiniz.
Evet, 22 yaşında da ilk eşimle ayrıldık. Zaten bakıldığında çoğu insanın bir ömründe yaşadığı iyi-kötü hemen her şeyi dört seneye sığdırmışım. Hayattan mezun olmuşum yani. Yazın Bodrum'a gidecektik. Annem, babam ve kızım bir gün önce yola çıktılar. Akşamüstü kaza geçirdikleri haber verildi. Hastaneye gittim. Annemi ziyaret edeceğimi zannederken hastabakıcı önündeki kağıda bakarak "ölmüştür" diyor. Babamı soruyorum "ölmüştür" diyor. Sonra kızımı soramadım zaten. Meğer daha bebek olmasına rağmen kırıklarla kazadan kurtulmuş. Bir kabustayım zannettim ama hiç uyanmadım.

Dört yıl kadar sonra da ölümcül bir motosiklet kazası atlatmışsınız...
Evet, Bağdat Caddesi'nde bir araba çarpmıştı. Yanımdaki arkadaşım öldü zaten. Ben de beş kırıkla olayı atlattım. Boynu bile kırılıp sinirleri zedelenmeyen nadir insanlardanım herhalde.

Çok genç yaşta büyük acılar yaşamış olmanız hayatınızı nasıl etkiledi??
Ölümden sonraki yaşama inanıyorum. Bu dünyayı bir imtihan olarak görüyorum. Yaptıklarımın bir gün mutlaka hesabını verecekmiş gibi yaşıyorum. O dönemde iki yıl kadar sosyal anlamda hayattan koptum ve eşimle de ayrıldık.

"İlk eşim okulda Acun hanım diye dolaşıyordu"

Kadere inanır mısınız?
Tamamen inanıyorum.

Aileniz vefat edince hayata nasıl devam ettiniz??Öğrenci miydiniz??
Ben İstanbul Üniversitesi'nde okurken arkadaşlarımı görmeye sıkça Boğaziçi Üniversitesi'ne giderdim. Orada eşimle tanışmıştık. Ailem vefat edince İstanbul Üniversitesi'ndeki derslerime benim yerime eşim girmeye başladı. Zaten isim de kız mı erkek mi belli olmayınca sınavlarıma girip Acun hanım diye geziyordu okulda. Her şey birinci sınıfı geçip okulu yedi sene uzatabilmek içindi.

Hayattaki öncelikleriniz neler?
Öncelikle sağlıklı ve mutlu olmayı ön planda tutarım. Ama iyi bir televizyoncu bir kere yüksek reyting almışsa onun mutluluğu artık reytingdir. Ona deseniz ki ya
1 milyon dolar alacaksın ya da tüm sene programın birinci olacak, eminim ki o parayı almaz. Biz AGB verilerinin tutsağı olmuşuz bir kere.

"Eşimle kot dükkanımda tanıştık"

Nasıl tanıştınız eşinizle?
1993 yılında, daha televizyonda hiç çalışmıyorken, Bağdat Caddesi'nde kot dükkanım vardı. Yabancı kotlar getirtiyordum yurtdışından. Bir gün kot almak için annesiyle bir kız geldi dükkana. Sonra beni aldı işte.

Güzel bir alışveriş olmuş ikiniz için de...
İçeri girer girmez çarpıldım zaten. "Kot veremeyeceğim, beni alır mısın?" dedim ben de. Ama annesi yanında olduğu için çarpıldığımı da pek belli edemedim. Annesinin çalıştığı yeri konuşma sırasında çözdüm ve iadeiziyaret yaparak bu işi tamamladık. Genelde bir şeyi kafaya koyduğum zaman yaparım.

Bugünkü konumunuz da kafaya koyduğunuz bir şey miydi?
Bu kadarını düşünmemiştim açıkçası. Hayat projeksiyonu olarak kendime hedefler koymamıştım hiç. Mesleki açıdan bugünlere gelmem çoğu zaman bir çılgınlık sonucu oldu. Yoksa benim yapımcılığa soyunmam pek akıl kârı değil. Çünkü iyi kazanan, popüler bir muhabirken bir anda işten ayrılıp Acun Medya yapım şirketimi kurdum.

Peki meslekteki yükselişinizde "yürü ya kulum" durumu oldu mu?
Yürü ya kulum değildi. Televizyon dünyasına ilk girişim çok kötü geçti. Kovuldum-kovulmadım arası gidip geldim. Başarısız bir muhabirdim. Ekipte benim ekmeğimle oynayanlar da vardı o dönemde. Sonra hırs yaptım. Müdüre geçmişe bir sünger çekelim deyip hırsla işe sarıldım.

Kot dükkanını ne yaptınız bu arada?
Batırdık. Çiller döneminde dolar bir anda üç katına çıkınca, biz de dolarla borçlanarak mal aldığımız için battık. Ama ben çok iyi bir satıcıydım. İnsanları ikna kabiliyetim yüksek olduğu için kot almadan kimseyi yollamazdım dükkandan.

"Benim tutkum PlayStation"

Bir gününüz nasıl geçiyor?
Son 20 gündür günde iki program çekiyoruz. Sabah dörtlere kadar sürüyor. Sadece akşam program sunup gündüz tenis oynayan biri değilim. Programın aynı zamanda yapımcısıyım. Başka programların yapımları, sponsorluk görüşmeleri, casting işleri, röportajlar derken nefes alacak vakti bile zor buluyorum. Yani bir gün nefes alamadan geçiyor diyebilirim.

Menajeriniz var mı?
Hiç menajerim olmadı, sadece takvimimi tutan, aileden biri gibi diyebileceğim asistanım var.

Nerelere gitmekten, ne yapmaktan keyif alırsınız?
Futbola ciddi bir düşkünlüğüm var. Oynamayı, izlemeyi hepsini çok severim. Inter-Milan maçı için İtalya'ya bile giderim. Evde arkadaşlarla PlayStation turları düzenleriz. Onun dışında sinemaya gitmeyi severim. Ama benim yaşama saatlerim pek normal değil. Haftada neredeyse üç defa gece yarısı çıkarım evden. Sonra sabah saat altıda dönerim ve altı-yedi arkadaş mutlaka bir PlayStation turnuvası yaparız.

Eşiniz bu tempoyu kabullenmiş durumda o zaman...
Eşim beni çok önceden tanıdığı için bana çok gerçekçi yaklaşıyor. Zaten birlikte olduğum kişinin biraz beni hoşgörmesi lazım çünkü çok kolay bir yaşantım yok. Ben ona açıkça şöyle söyledim:
"Ben senin uyku saatlerinde arkadaşlarımla beraber olarak, seninle olacağımız vakitten çalmamış olacağım." O da benim bu teorime sıcak baktı, sağolsun.

Beraber uyumamayı kabullenmiş...
Yani haftada iki gün de iznim olsun. Arada ben de sokağı görmek istiyorum.

10 yıl sonra 50 yaşına merdiven dayadığınızda kendinizi nerede, nasıl görmek istiyorsunuz?
Televizyonun önünde PlayStation oynarken. Projelerimiz tutmamış olursa sağlam bir turnuva yapmaya vakit de buluruz bol bol.

MÜGE ÇELEBİ - Milliyet Pazar - 20.01.2008

Var mısın? Yok musun? nasıl bir yarışma?

Var mısın Yok musun da yarışmacı içinde en küçükten en büyüğe farklı miktarlarda ödüller bulunan 20 kutu ile karşı karşıya kalıyor. Bu 20 kutudan sadece bir tanesini elinde tutuyor, geri kalan 19 kutu ise gelecek bölümlerde yarışmacı olan arkadaşlarının elinde duruyor. Yarışmacı oyuna başlarken ne kendi elindeki kutunun ne de diğerlerinin içinde ne olduğunu bilmiyor. Yarışmacının amacı kendi kutusunda oyunun sonunda kazanacağı ödülün ne olduğunu tahmin edip, banka ile pazarlık ederek kazanacağı ödülü maximuma çıkarmak. Yarışmacı, birer birer kendi kutusu dışındaki kutuları seçerek açtırmaya başlıyor . Kutular açıldıkça yarışmacı, açılan kutunun içindeki ödülü kazanma şansını kaybediyor, ama kendi kutusunda ne ödül olabileceğini tahmin şansı artıyor. İlk 6 kutu açıldıktan sonra banka devreye giriyor. Aynı yarışmacı gibi açılan ve kalan kutuları izlemekte olan bankanın amacı yarışmacı ile sıkı bir pazarlığa girmek. Banka da yarışmacının elindeki kutuda ne olduğunu tahmin ederek, yarışmacıya kutusuna karşılık bir miktar para teklif ediyor. Yarışmacı bankanın teklif ettiği ödülü almakta veya almayarak kutuları açmaya devam etmekte serbest. Açılmakta olan kutuları izleyen bankanın teklifi, yarışmacının kazanma ihtimali arttıkça artıyor.

En sonunda yarışmacı bankanın teklif ettiği ödülü alarak oyunu bırakıyor veya kendi kutusundaki ödülü kazanıyor. Tabi kendi kutusundaki ödül bankanın teklifinden çok daha büyük veya daha düşük olabilir.

Acun Ilıcalı Röportajı

Var mısın, Yok musun’? isimli yarışma programı yayınlandığından beri reyting rekorları kırmaya devam ediyor. Programın sunucusu ve yapımcısı Acun Ilıcalı da ününe ün katmaya ve televizyon sektöründe yavaş yavaş; ama sağlam bir marka oluşturmaya çalışıyor.

Acun Ilıcalı:
Halka hiç rol yapmadım, o yüzden seviliyorum


Acun Ilıcalı deyince bugünlerde herkesin aklına tek bir şey geliyor: “Var mısın Yok musun?” Bu cümle bir yarışma programının adı olmasına rağmen Ilıcalı’nın üzerine yapıştı kaldı. Yarışma, reytingleri altını üstüne getirmekle kalmadı, rakip kanalların da paçasını tutuşturdu. Ilıcalı’yı ilk ‘Acun Firar’da ile tanıdık, ardından ‘Dokun Bana’ ve ‘Biri Bizi Gözetliyor’daki sunuculuğu ile. Fear Factor ve Surviver ile genç seyircinin büyük ilgisini çektikten sonra da son vuruşu ‘Var mısın Yok musun?’ ile yaptı. Kurduğu Acunmedya şirketine de ne kadar sevdiği arkadaşı varsa topladı. Şimdi Ilıcalı, ekran başında yürekleri hoplatıyor ve her zaman yarışmacının yanında yer alıyor. “Para benim cebimden çıkmıyor, onun için çok rahatım.” diyecek kadar da açık yürekli. 18 yaşında evlenen, 19 yaşında baba olan, 20 yaşında anne ve babasını trafik kazasında kaybeden Ilıcalı, bir motosiklet kazasında ölümün eşiğinden dönmüş. O dönemde yaşadıklarını tam bir dibe vurma olarak nitelendiriyor ve o dibe vuruşun şu anki konumuna getirdiğine inanıyor. Ekranların en sevilen sunucusu adım adım, ama sağlam yükselişini Zaman okurları için anlattı.

Türk halkının seyredeceği programları nasıl tahmin ettiniz?

Halk bunu istiyor diye bazı kalitesiz prodüksiyonlar yutturuldu. Benim felsefem iyi reyting alalım da kötü iş olursa olsun değil. Yeni neslin her şeyden haberi var. İletişim sektörü son 15 yılda ülkemizde çok ilerledi. Toplumumuzun beklentileri Avrupa ve dünya ile çok yakın.

Televizyonda yaptığınız her iş tuttu, ne yaptınız da tuttu?

Ne yapmadım dersem daha iyi olur. Bir kere hiç suni olmadım, samimiydim. Çok büyük bir avantajım hiçbir dizide oynamadım, onun için halk gerçek bir kimlik gördü. Genelde etrafta sevilen bir insanım zaten. Bugün 25-30 kişilik bir ekip varsa bunların 15’i minimum 15 yıllık arkadaşım. Ukalalıktan nefret ederim. Kendini beğenen insan bana çok antipatik gelir. En büyük avantajım da kendimi ekrana çok iyi yansıtıyorum, o da Allah’ın bir lütfu.

Sizin en başarılı bulduğunuz ve iyi ki yapmışım dediğiniz projeniz hangisi?

‘Var mısın Yok musun?’ diyebilirim. Bugüne kadar toplum tarafından sevilen biriydim, ama hep 15-25 yaş grubundan ilgi görüyordum. ‘Var mısın Yok musun?’ ile Türk ailesini komple kucaklamış durumdayım. Başarılı olacağına inanıyordum, ama marka değerime bu kadar katkıda bulunacağını düşünmüyordum.

Bunlar neler kazandırdı size?

Açıkçası biz reyting zehirlenmesine uğramış bir milletiz. Bu iyi bir şey değil. Bugün şu kadar para kazandın deseler hiç umurumda değil. Çünkü yediğim yemek belli, gezdiğim yer belli. Bunun üzerindeki para zaten olsa da olur olmasa da olur. Ama reyting bizim dünyamızdaki en büyük prestij. Benim aynı zamanda beğenilme yüzdemin de yüksek olmasına vesile oldular. Ben aslında reyting almanın bin bir yolunu biliyorum, ama önemli olan takdir edilerek reyting almak.

Yarışmacılara ne kadar para ödediğinizin hesabını yaptınız mı?

Yapmadım ama ‘Var mısın Yok musun?’da şu ana kadar 2 trilyonu geçmiş durumdayız. Yıl sonuna kadar 7-8 trilyon olacağını düşünüyorum. Surviver Yunanistan’da Derya 450 milyar lira kazandı. Ben hiçbir anlaşmamda parayı vermedim. Çünkü psikolojik olarak rahat etmem lazım. Ben anlaşmalarımı sunuculuk ve prodüksiyon üzerinden yaparım. Ödül hep kanala aittir. O yüzden ben zevkle, rahat rahat sunarım.

Bir gün yüzünüz eskirse, reytingler düşerse ne olur?

Benim için problem değil. Benim hayat tarzım televizyondaki popülaritemden kaynaklanmıyor. Öyle pat diye düşeceğime de inanmıyorum. Bugün Amerika’da çok başarılı olmuş kişiler 30 yıl yapıyorlar bu işi. Şansal abi de yaşlı olmasına rağmen son derece popüler biri.

Yaptığınız işleri nasıl izah ediyorsunuz?

Temiz işler yaptığımı düşünüyorum. Malum şu an Türk medyasının durumu. Orada ben ciddi derecede parladığımı düşünüyorum. Samimi ve temiz işler yaparak, insanlarla samimi işler yaparak Türk medyasında iyi bir noktada olduğumu görüyorum. Yine o konuda da takdir Türk insanının.


Tarkan’a helal olsun

Benim Tarkan’la bir samimiyetim yok ama “Acun, Tarkan’ı ezdi geçti” değerlendirmesi yanlış. Ben yarışma programı yapıyorum, Tarkan şarkı söylüyor. O tek başına Türkiye’nin sıralamada sekizinci kanalında şarkı söylüyor, ben ilk iki kanalından birinde yapıyorum. Yani zaten birinci dakikada 100 metre önde başlıyorum. TRT’nin hayatında hiç görmediği bir reyting var ortada. Bence Tarkan’a helal olsun, büyük performans sergilemiş. Şimdi kalkıp da “Acun, Tarkan’ı ezdi geçti” dersek bu tamamen Tarkan’ı dibe batırmak için veya TRT’nin Tarkan’a verdiği paranın boşa gittiğini söylemek için yapılan bir operasyondur.

DİLEK GÜRAY-Zaman-Cumartesi

Var mısın? Yok musun? yarışmasına kimler katılamaz?

Acun Ilıcalı Produksiyon AŞ,Show TV , AKS ve bunların taşeron firmalarında çalışanlar, birinci dereceden akrabaları ve aynı evi paylaşanlar , 21 yaşından küçük kişiler ve herhangi bir suçtan bir seneden fazla hapis cezası almış kişiler , Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmayanlar bu yarışmaya katılamazlar. Bunların aksini kanıtlayan belgeleri sağlamayan kişiler yarışmadan diskalifiye edilebilir veya ödülleri geri alınabilir.

Var mısın? Yok musun? yarışması seyirci başvuru formu

Show TV "Var mısın? Yok musun?" yarışma programına seyirci olarak katılmak için tıklatınız.

Var mısın? Yok musun? yarışması başvuru formu

Var Mısın Yok Musun? Yarışması Başvuru formu için tıklayınız.

Varmısın Yokmusun? Oyunu